Öne Çıkan Yayın
Yaklaşık 2-3 hafta önce başlayan seyahatim- tabii buna seyahat denirse, kaçırıldım resmen- hız kesmeden devam ediyor. Bir iki haftadır günler o kadar yoğun geçiyordu ki akşamları günlük yazacak vakit bulamamış, anında uykunun huzurlu kollarına teslim edivermiştim kendimi.
Gelişmeleri yazamadığım bu iki haftada neler oldu biraz bunlardan bahsedeyim.
Öncelikle profesörle aram artık o kadar da kötü değil. Beraber geçirdiğimiz bu uzun sayılabilecek zamanda paylaştığımız şeyler aramızdaki dostluk bağlarını kuvvetlendirdi. Profesör sanki benim de büyükbabam gibi desem yeridir. Ancak hâlâ pembe gölün sırrını söylememekte ısrar ediyor. Yine de umudumu kaybetmeyip, bir gün söyleyeceğine inanıyorum.
Nasoe'ya gelince onunla aramızdan su sızmıyor. Hayatımda büyük bir yer kaplayacağına inandığım ilk uzaylı arkadaşım kendisi.
Nathalie ise her zaman olduğu gibi bize yardımcı olmaya çalışıyor. Ev içerisinde tabii, Profesör Nathalie'yi gözünden sakınıyor, bizim yaptığımız tehlikeli şeylerden onu koruyor ve ona bunlardan bahsetmiyor.
Nathalie iyi bir kız, evet ama aklımda henüz oturmayan şeyler var. O Kairos' a bayılıyor resmen ve biz Kairos'dan kurtulmaya çalışıyoruz. Aklım bu konuda o kadar karışık ki! Nathalie Kairos'tan bahsettiğinde kalbim ona karşı yumuşuyor falan ama Profesörün dedikleri aklıma geldiğinde de midem bulanıyor, tiksiniyorum adamdan. Adamdan dememeliyim bir Tanrı'ya sanırım. Her neyse bu konuda kafa karışıklığım devam ediyor fakat daha çok Kairos'un kötü, Nathalie'nin saf olduğunu savunan tarafım ağır basıyor.
Kairos demişken onu da es geçmemek lazım. Çok değil birkaç gün önce onu da görme fırsatı buldum. Daha doğrusu o bizi buldu; hızlı olmamız gerekiyormuş falan filan. Tehdit yani. İşte bu yüzden onun kötülüğünü savunan tarafım ağır basıyor. Hayatımda daha önce onun gibi bir yaratık görmemiştim hiç. Tamam buradakileri de ilk kez görüyordum ama onlardan daha farklıydı. Tabii ki o da buradaki her şey ve her canlı gibi gri ten rengine sahipti. Uzun boylu, çok uzun boyluydu fakat beli bükülmüştü. Diğerleri gibi 4 kolu, iri el ve ayakları vardı. Yanaklarındaki 3 kabartmalı çizgiden onun da bir torunu olduğunu anlamak mümkündü. (Bundan daha sonra bahsedeceğim) Buraya kadar halkıyla aynı özelliklere sahip. Şimdi anlatacağım şeylerse yalnızca ona özgü şeyler.
Öncelikle bu adam-hadi Tanrı olsun- hiç mi aynaya bakmıyor ya! Böylesine iğrenç bir sırıtışı ne gördüm ne duydum. Siz de bunu görmek zorunda olmadığınız için şükretmelisiniz. Lütfen birisi ona sırıtmamasını ve konuşmamasını söylesin. Konuşması da sırıtışı kadar iğrenç. Tıslıyor mu iletişim mi kurmaya çalışıyor yoksa can mı çekişiyor anlamak fazlasıyla zorluydu. Kesinlikle ağzını açmaması lazım. Daha önce bu gezegenin çürümüş bir sarımsak gibi koktuğundan bahsetmiştim ya, işte o koku bile bundan güzel. Hatta o kadar güzel ki parfüm diye sıkarım bunun yanında.
Çürümeye yüz tutmuş yüzünden de anlayacağımız üzere gerçekten de ölüm döşeğinde. Ancak ölüm döşeğinde bir canlıya göre o fıldır fıldır gezinen gözlerinin arkasında bir dolaplar çevirdiği aşikâr. Ölmek üzere olan bir canlı hakkında biraz ağır konuşmuş gibi hissediyorum kendimi, bu vicdanen biraz üzüyor ama acı gerçekler. Elimden geldiğince her şeyi aktarmaya çalışıyorum. Abartıyormuşum gibi de gelebilir ama cidden abartmıyorum.
Kairos'a kalırsa o sadece halkını düşünüyor. Ama halkını başka bir ırkı-insan- görmezden gelerek düşünmemeli değil mi?
Kafamdan büyük tırnağımsı şeyleriyle de bir canlıyı katletmesi pek bi' mümkün.
Kısacası Kairos hakkında demek istediğim şeyleri özetlemek gerekirse; evrendeki en iğrenç canlı kendisi olabilir diye düşünüyorum.
Gelelim Kairos'un büyükbaba olduğunu nereden anladığıma. Geçen hafta Profesör ile yaptığım bir konuşmada öğrendim ki yüzlerinde bulunan kabartmalı çizgiler onların akrabalık bağlarına işaret ediyormuş. Mesela Nasoe'da 1 kabartmalı çizgi var. Profesörde ise 3 kabartmalı çizgi var. Yani Profesör büyükbaba, Nasoe torun. Eğer Nasoe'nun babası hayatta olsaydı onda da 2 kabartmalı çizginin olduğunu görebilirdik.
Ayrıca daha önce bahsettim mi hatırlamıyorum ama Nasoe'nun bir de ikizi varmış ama onu da Kairos sağ olsun kaybetmiş. Zavallı arkadaşım benim, kader ona hiç gülmemiş. Sevdiği kim varsa kaybetmiş. Ailesinden yalnızca büyükbabası kaldı. Her ne kadar Kairos'la uğraşmak istemese de büyükbabasını da kaybedeceğinden korksa da intikam hazzı bu kadar kuvvetli bir duygu işte.
Son zamanlarda bu öğrendiğim bilgilerden başka farklı şeyler olmuyor. Hayatımda yeni bir rutin akışı mevcut artık. Evden laboratuvara, laboratuvardan eve. Üzerimde yapılan testler, deneyler vs şeyler yüzünden çok yoruluyorum. Eve gelip yemek yedikten sonra da direkt uykuya dalıyorum.
Bir de bu aralar vakit buldukça yaptığım, yapmaktan da çok keyif aldığım bir şey var. Pembe gölün yanına oturup ayaklarımı suya sokuyorum geceleri. İnsanın yüreğine bir ferahlık veriyor. Ama asıl hoşuma giden şeyse gökyüzüne bakarak yıldızları seyretmek. Eğer şanslı günümdeysem kayan yıldız bile görüyorum. Elbette tek dileğim buradakilere olabildiğince hızlı yardım edip evime dönebilmek.
Herkese merhaba! Nasılsınız, nasıl gidiyor hayat?
Kelime Oyunu etkinliğimizin 30.haftasındayız. Ve bu haftanın kelimeleri de pek sevgili Deep'den geldi. Kelimeler; yıldız, dilek, seyahat, su ve ayna. Deep'in yazısına da buradan ulaşabilirsiniz.
Ayçiçeği Gökadası'nda da yavaş yavaş sona doğru yaklaşıyoruz. Profesör pembe gölün sırrını söylememekte ısrarcı davranıyor. Ne varsa bu pembe gölde de:) Siz bölümü nasıl buldunuz, ileriye dair bir fikriniz var mı?
Bir de hikayenin adını Ayçiçeği Gökadası Günlükleri olarak değiştirmeyi düşünüyorum. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz, yorumlarda bekliyorum.
8 comments
Yine harika bir bölüm olmuş 😍😍
YanıtlaSilBence yeni ismi de hoş olur senin içine sindiyse yap bence diğer bölümü heyecanla bekliyoruzz🧡🧡🧡. Raki
Dear Raki, senin düşüncelerin benim için çok önemli;) Beğenmene sevindim, teşekkürlerr:)
SilMeraklandırabiliyorsam ne mutlu bana:) Fikirlerini benimle paylaştığın için teşekkür ederim! Beğenmen beni çok mutlu etti. Yorumun yüzümde bir tebessüm bıraktı, asıl ben teşekkür ediyorum<3
YanıtlaSilYine mükemmel harika bir bölüm ile karşı karşıyayız yine çok güzel olmuş ellerine sağlık eğer isimi değiştirmeyi düşünüyorsan güzel olabilir ama bu şekilde de güzel yine
YanıtlaSilYa çok teşekkür ederim :) Beğenmen beni çok mutlu etti :)
SilBu hissi verebildiysem ne mutlu bana:)
YanıtlaSilalla alla bu bölümü atlamış mıyım ben yaniii nasıl olur ki :) yine çok tatlı ve yaratıcı bu bölüm. pembe gülün esrarı :) günlükler de olabilir ivit, ayçiçeği gökadası da kalabilir adı :) komiklik de var yine, bunu parfüm diye sıkarım, çürümüş sarımsak gezegeni hehe :) tiplemeler çok şeker :)
YanıtlaSilGözden kaçar arada olur öyle:) Teşekkür ederim simartiyorsunuz benii;D
Sil