Tek Yalnız Ben Değilim| Kitap Yorumu


     Selaam! Nasılsınız, nasıl gidiyor? 

    Bugün bir kitap yorumuyla geldim size: Tek Yalnız Ben Değilim. Bu kitabı isminden etkilenip almıştım sanırım. Tahminen Şubat gibi falan olabilir. Ruhsal bunalımlarımın zirve noktası olduğu zamanlardı:) Şubat-Mart gibi okumaya başladım ve geçen hafta bitirdim... Hayır, her gün bir kelime okuduğum için değil, okumadığım için. Kitabın başlarındayken "Ben bir de bunu okursam iyice depresyona girerim." diye düşündüğüm için yarım bırakmıştım. Geçen hafta da yarım kalan kitaplarımı bitirmeyi başardığım bir hafta oldu, çok şükür:)

Tek Yalnız Ben Değilim

Tür: Anlatı

Yazar: Jean Louis Fournier

Çevirmen: Ayşe Ece

Yayınevi: Yapı Kredi Yayınları

Sayfa Sayısı: 145

    
    Kitabımız yalnız bir adamın yalnızlık üzerine yazdığı yazılardan oluşuyor. Günlük gibi değil. Ara sıra o gün olanları da yazıyor ama günlük değil. Hikaye zaten hiç değil ama aralarda yazarın hayal gücünden ortaya çıktığını düşündüğüm kısımlar var. Anlatı sanırım biraz böyle bir tür. Ben ilk defa anlatı türünde bir kitap okudum. İnternette şöyle yazıyor: "...yazarın düşüncelerinin, anılarının ve kurmacanın iç içe geçtiği herhangi bir edebi türe dahil edilemeyen metinlerdir. Anlatı içine dahil olan eserlerin deneme ve anı gibi türlerden en önemli farkı, metinlerin içerisinde kurmacanın da yer alabilmesidir."

    İlk başta çok sıkıcı olacağını, modumu düşüreceğini sanmıştım. Yazarın yalnızlık duygusunu abartıp acıtasyon yapacağını düşünmüştüm ne yalan söyleyim:) O yüzden bir müddet kitabı okumaya devam etmedim. Geçen hafta bir günde okuyup bitirdim. Daha önce de okuyabilirmişim aslında.

    Zannettiğim gibi derin buhranlarla dolu bir kitap değildi. Hatta yazarla o kadar ortak düşünce ve hissiyatımız vardı ki okumak iyi bile geldi. Empati kurmayı başardığım çok fazla yer vardı ama dediğim gibi empatiden ziyade zaten ben de öyle düşünüyordum, kimsenin yerine kendimi koymama gerek yoktu:)

    Kitabın ilk sayfalarında yazar yalnızlık hakkında bir kitap yazmak istediğinden bahsediyor ve şöyle devam ediyor:

"Yalnızlık üzerine bir kitabı iki kişi birlikte yazamayız. Başkalarından yardım alamayız. Yalnız olmak zorundayız. Bu koşullar bana uyuyor, önümdeki beyaz kağıda bakarken yalnızım. Kitap kısa olacak, öyle olmasını umduğum yalnızlığım gibi."


    Bir iki tane alıntı paylaşmak istiyorum böylece neden okumaya devam etmediğimi daha iyi açıklayabilirim diye düşünüyorum.

"Beni arayıp rahatsız edip etmediğini soranların şunu kesinlikle bilmesini isterim: Beni asıl aramadığınız zaman rahatsız etmiş oluyorsunuz."


"İmdat Yalnızım Hattı'nı birçok kez aradım. Hep meşgul."

"Birinin benimle konuşmasını o kadar çok istiyorum ki saati söyleyen telefon servisinin numarasını çevirmeye bile hazırım."

    Başlarda hep bu şekilde ilerlediği için depresyona girmekten korktum ve kitabı bıraktım. İlerleyen sayfalar daha ortak düşüncelere sahip olduğumuz ve eğlenceli sayfalardı. Ben de eğlenceli, komik olacağını hiç düşünmüyordum ama çoğunlukla yüzümde bir tebessümle okudum:)

    Yazarın yalnızlığı tercih etmesi bilinçli bir karar mı yoksa mecburiyetten mi onu tam anlayamadım açıkçası. Bir sayfada yalnız olmaktan şikayet ediyor başka bir sayfada yalnızlığından dolayı memnun olduğunu ifade ediyor. Duruma göre değişiyor sanırım.

"Yalnızlığın sessizliğini kalabalığın gürültüsüne, yalnızlığın huzur veren esintisini kalabalığın boğucu sıcaklığına tercih ediyorum."

"Bu dünyadan yalnız ayrılma fikri bana her zaman hüzün vermiştir. Başkalarının yaşamaya devam edip ben olmadan eğleneceklerini düşünmeye dayanamıyorum."

"Başkaları olmadan yaşamak zor, başkalarıyla yaşamak da zor. Yaşamak hep zor."

"Yalnızken kendimi özgür hissediyorum, canımın istediği şeyi düşünebilirim, kendi düşüncelerime sığınıyorum, 'kafası başka yerde' denilenlerden oluyorum. Kafamın başka yerlerde olmasına bayılıyorum, düşüncelerimin arasındaki yollara sapmayı, zihnimdeki çılgınlıkları özgür bırakmayı çok seviyorum."

    Ben de yalnız olmayı seviyorum. Aslında yalnız olmayı değil, kendi başıma vakit geçirmeyi seviyorum. Sıkılmıyorum. Kendi kendime vakit geçirmekten hoşlanıyorum.

    Sanıyordum ki yalnız olmayı seviyorum ve öyle olmak istiyorum. Ama aslında öyle değilmiş; eve gelince bunu daha iyi anlamış oldum. Bazen kendi kafamın sesini duyabilmek için, kendimi yatıştırabilmek, kendimle konuşabilmek için kalabalığın arasından sıyrılıp yalnız kalmaya ihtiyacım oluyordu. Tek başıma vakit geçirmekten de hoşlanan bir insan olduğum için yalnızlığın benim için uygun ve sürdürülebilir bir şey olduğunu düşünmüştüm. Ama aslında hiç de öyle değil. Ben bir şey görünce, yaşayınca, okuyunca, izleyince... yani herhangi bir şey yaşadığımda düşüncelerimi ve hislerimi paylaşma ihtiyacı duyuyorum. Belki anlatıp rahatlamak için belki dalga geçip eğlenmek için. Yani yapayalnız bir insan olmak istemem. Çevrem olsun; arkadaşlarım, ailem... Onlarla paylaşım içerisinde olayım, ben onların hayatlarında olayım, onlar benim hayatımda olsunlar ama kendime ait bir alan, bir zaman da olsun. Benim hayata karşı görüşüm budur:)

    Düşünceler farklılık gösterebilir tabii ki ama bence sosyal bir varlık olan insanın yalnız kalması, yalnız yaşayabilmesi mümkün değil. Yapayalnız kendi evinde kitap okuyan bir insan bile kitabın yazarının, başkalarının düşüncelerini paylaşıyor ve etkileniyor.

    Fournier'ın da dediği gibi:

"Bazı insanlarla beraberken kendimle baş başa olduğum zamanlardan daha fazla sıkıldığım doğru."

Ama aynı zamanda da

"Başkaları sayesinde olaylara farklı bir pencereden yaklaşır, bakış açımızı değiştirir, ufkumuzu genişletir, görüşlerimizden kuşku duymaya başlarız; başkaları kimi zaman da bizim için bir örnek oluşturur.
Başkaları var olduğu için düşüncelerimizi ifade edebilir, onları sınayabiliriz; başkaları bizim için düşüncelerimizi öğüttüğümüz, onları pürüzlerinden arındırıp parlattığımız değirmen taşı görevini üstlenir.
Söylediklerimize karşı çıkacak kimse olmazsa sonunda hep haklı olduğumuza inanırız ve gün gelir haksız olmaya başlarız.
Yalnızken saçmalama tehlikesi vardır. Ancak insan yine de kendi başkalarını iyi seçmeye özen göstermelidir.
Hayatta bildiğimiz her şeyi, başkaları, onların konuşmaları, yazdıkları kitaplar, ürettikleri yapıtlar sayesinde öğrendik...
Bazı 'başkaları' merakımızı uyandıran, yolumuzu aydınlatan sokak fenerleridir, karanlıkta yürümemize yardımcı olur, gecelerimizi aydınlatırlar."



    Yani Pepee'nin de dediği gibi "Farklılıklar hayata renk katar." :))
Yazar sonlara doğru diyor ki:

"Yalnızlık bir eğilimdir ve çok ağırdır. Ben hafif bir kitap yazmaya çalıştım. (...) hüzün çok fazla hissedilir olduğunda ise hemen bir iki şaklabanlık yapıp birkaç kahkaha atılsın diye çabaladım."

    Tabii ben komik yerlere çok fazla yer vermedim ama gerçekten de hem keyif alarak okuduğum hem de düşüncelerden düşüncelere atladığım, kendi kendime konuşarak kendi düşüncelerimi bulmaya çalıştığım güzel bir okuma deneyimi oldu. Kendimi belli aralıklarla huzur evine ziyarete gittiğim bir amcayla sohbet ediyor gibi hissettim:) Karşımdaki amcayı anlamanın yanı sıra yer yer anlaşılma hissini yaşayabilmek de iyi geldi.

    Bu kitap benim yazarla tanışma kitabım oldu. Diğer kitaplarını da okumayı istiyorum.

    Kitabın bazı kısımlarında yazarın yaşadığı bir şeyi mi yoksa kurguladığı bir şeyi mi okuyup okumadığımı tam anlayamadığım için buradan bir puan kırdım sadece. 9/10.

Siz daha önce Jean Louis Fournier'dan bir kitap okumuş muydunuz? Hangi kitabı okudunuz? Beğendiniz mi? Önerilerinizi bekliyorum:)

Tekrar görüşene dek; okur kalın, hoşça kalıınn<3

8 comments

  1. Yalnızlığı kalabalığa tercih ederim ben de. Evimde daima oyalanacak bir şey de buluyorum. Tabi arada dışarı çıkıp hava almak iyi ama onda bile fazla insanla takılmam. Kitap güzelmiş, paylaşım için teşekkürler. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de kalabalıktansa yalnızlık daha iyi. Ama insanın da az ve öz bir yakın çevresi olmalı bence. Yazarın hiç kimsesi yok.
      Eğer okuma fırsatı bulursan umarım sen de beğenirsin:)

      Sil
  2. Kitabı hiç duymamıştım, yazından öğrendim, çok güzel anlatmışsın. Yazarın herhangi bir kitabını okumadım daha önce.
    Ben de kendi başıma vakit geçirmeyi çok severim ve hiç sıkılmam. Yalnızlık zor tabii, yaşayanlar çok daha iyi bilir. İnsanın kendisiyle vakit geçirmesi iyi geliyor kesinlikle. Eğer kötü bir zaman içinde değilsem keyifle yaparım her şeyi. Mutlu olmamak, eğlenmemek için bir sebep yok bence(tabii çok büyük bir sorun ve sağlıkla ilgili bir durum yoksa)😊
    Sevdiğim insanlarla vakit geçirmeyi de çok severim, çünkü bazen paylaşma ihtiyacı da hissediyorum dediğin gibi. Sadece belli alanlar tanımayı seviyorum. Bana karışılsın istemem, özgürlüğüm hep olmalı. Özellikle ailemle geçirdiğim vakitler bambaşka. Onun dışında birkaç sevdiğim insanla görüşmek, konuşmak çok çok iyi oluyor benim için. Aslında bazen psikolojik durumuma göre de şekilleniyor bazı şeyler. O paragrafta yazdıklarına katılıyorum, çok güzel yazmışsın😊
    Kalemine sağlık😊

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ortak duygu ve düşünceleri paylaşmak ne güzel:) Güzel yorumun için çok çok teşekkür ederim<3

      Sil
  3. çok güzel anlatmışsın. bu yazarı ilk kez yakınlarda duydum okudum ben de bu kitabını bir de nereye gidiyoruz baba adlı kitabını ve yazarı da kitaplarını da çok değişik buldum :) çok değişik bir zeka ve komikliği var yaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence de farklı ama güzel. Diğer kitaplarını da merak ediyorum bakayım bi'.

      Sil
  4. https://sadevederin.blogspot.com/2025/05/kitaplar-7.html

    bak burdaaa bakarsın belkilim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bakıyorum hemenn. Teşekkür ederim Deep:)

      Sil

Senin düşüncelerin de benim için önemli. Onları benimle paylaşmaya ne dersin :)

Sude

Popüler Yayınlar

Ağaç Ev Sohbetleri #230 "Geleneksel Kültürü Korumak Önemli Midir?"

      Herkese selam! Nasılsınız, n'apıyorsunuz? Umarım günleriniz verimli geçiyordur, hayatınızdan memnun olduğunuz zamanlar geçirebiliyorsunuzdur.     Sevgili DeepTone tarafından düzenlenen Ağaç Ev Sohbetleri'nde bu haftanın konusu;       "Geleneksel kültürü korumak önemli midir?"      Ben geleneksel kültürü korumanın önemli olduğunu düşünüyorum. Bu dediğim elbette ki hep eskide kalmak  demek değil. Dünyayı, gündemi, yenilikleri takip edeceğiz ancak tamamen Batılılaşma, modernleşme adı altında da kendi özümüzü terk etmeyeceğiz demek istiyorum.      Geçenlerde okuduğum bir kitaptan örnek vermek istiyorum. Kitabın yazımı çok iyiydi ancak sanki çeviri kitap okuyormuş gibi hissettim. Şimdi bu kötü bir şey mi yoksa bir başarı mı? Evet, bence bu bir başarı. Ama şahsi düşüncem olarak ben yerli bir kitap okuyorsam bunu hissetmek isterim. Kitabı okurken sanki Amerika'nın bu üniversite temalı filmlerinden izliy...

BCP- Ocak| Scrubs Dizi Yorumu

        Selam! Nasılsınız, nasıl gidiyor hayat?     Geçen sene yoğunluktan dolayı BCP'ye katılmamayı tercih etmiştim. Tabii ki hayatım hala yoğun bir şekilde geçiyor ancak bu sene yoğunluklarımın hobilerimin önüne geçmesine izin vermek istemiyorum.(Ne kadar çok "yoğun" dedim de mi?) Yeni yıl kararı:)     Blogları Canlandırma Projesi kapsamında her ay bir tema belirleniyor ve temaya uygun kitap, dizi ya da film izleyip yorumluyoruz.      Ocak ayının teması; komedi, mizah ve müzik idi. Ben bu ay izlediğim bir diziden bahsetmek istiyorum. Bir komedi dizisi olarak karşımıza çıkıyor. Yer yer müzik temasını da kaplıyor.     SCRUBS Tür: Komedi Proje Tasarımcısı: Bill Lawrence Başrol Oyuncuları: Zach Braff, Sarah Chalke, Donald Faison, Judy Reyes, John C. McGinley, Ken Jenkins, Neil Flynn. Ülke: ABD Bölüm Sayısı: 182 Gösterim Süresi: 21 dakika Yayın Tarihi: 2 Ekim 2001- 17 Mart 2010    J.D ve Turk çocuk arkada...

BCP- Ocak| Film Yorumu

     Herkese selam! Nasılsınıız? Ben iyiyim, teşekkür ederim.     Bugün 2025'in ilk Blogları Canlandırma Projesi ile geldim. Blogları Canlandırma Projesi kapsamında her ay bir tema belirleniyor ve temaya uygun olarak kitap, dizi, film vs. okuyup/ izleyip kendi yorumlarımızı paylaşıyoruz. Projeye katılan diğer blog arkadaşlarımıza ziyarete gidip bloglardaki etkileşimi arttırmayı hedefliyoruz.      Ocak ayı temalarımız ise p anayır, festival, fuar, müzik, dans, kermes, yemek, etkinlik vb. içeren eserler. Ben de temalara uygun olacağını düşündüğüm The Circus filmini izledim. Kaynak: beyazperde.com THE CIRCUS (Sirk) Vizyon Tarihi: 1928 yılı Yönetmen: Charles Chaplin Senarist: Charles Chaplin Tür: Komedi, Dram, Romantik Süre: 1 saat 12 dakika Oyuncular: Charles Chaplin, Al Ernest Garcia, Merna Kennedy     Charles Chaplin'nin hem senaristliğini hem yönetmenliğini yaptığı bir film. Aynı zamanda filmde kullanılan müzikleri de kendisinin yapm...